30 Aralık 2011 Cuma

MUTLU YILLAR!



 Herkesin yeni yılını kutluyor, güzel anılar biriktireceğimiz bir yıl diliyorum...






İmalat ve el boyama : Destina Akgün

18 Aralık 2011 Pazar

ŞUR'DAN ÇORBAYA


Kelimelerin geçmişlerini araştırmak hobiden öte bir seviyede arz etmekte bendenizde... Her konudaki ''eski''takıntım araştırmacı ruhum ile bir olup ne eder ne yapar mutlaka kafamı kurcalayan 'o' kelimenin derinlerine iniverir... En sevdiğim fasıl da o 'derinlere iniverme' mertebesi:) Önce kelimenin yapısı mercek altına alınır... Bu aşamada imdadıma etimolojik sözlükler yetişir...Bir sonraki aşamada kelimenin geçmişine  uygun bir  sözlük bulunur... Latince, Osmanlıca, Farsça, Fransızca, Türkçe...En son aşamada da internet devreye giriverir tatlı niyetine...
Bugün günlerden Pazar... Hava kapalı, yağmurlu... Bir gün öncesinin güneyli rüzgarları kasabamızı terk etmiş...Ortalık alabildiğine sessiz, yaprak kıpırdamıyor... Kasabamızda alışık olduğumuz bir kış günü anlayacağınız...Ya evde oturulup kitap okunacak ya da mutfağa girilecek... Ben ikinciyi seçiyorum güle oynaya... Niyetim içimizi ısıtacak bir çorba yapmak... Karar vermem uzun sürmüyor... Kırmızı biber çorbası... En sevdiklerimden...


Tarifine geçmeden önce çorba kelimesini bir inceleyelim isterseniz. Kökeni Arapça şurb kelimesi (susamak, içmek) olan çorba Anadolu Türkçesine farsçadan şurba olarak geçmiştir... Anadolu kültüründe çorba çok önemli bir yemek...Güne onunla başlanır, hatta bazen gece onunla kapatılır!

Gelelim tarifine...Bu arada kırmızı biber müthiş bir antioksidan, haberiniz olsun.
-4-5 adet kırmızı biberi haşladım. İsteyenler içeriği artırıp soğan, patates, havuç da koyabilir ancak o zaman kırmızı biber çorbası olmaktan çıkıp sebze çorbasına dönüşüyor:)



-Biberler iyice yumuşayınca bir kevgir yardımıyla sudan alıp, biberleri öğütücüye, suyunu da çorbada kullanmak üzere kenara ayırdım.Ben biberleri ince zarıyla birlikte öğütüyorum ama sevmeyenler zarlarını soyabilir.





-Az tereyağını eritip bir çorba kaşığı un ile (un kokusu gidene kadar) kavurdum, azar azar süt ilave ettim.    İlave edeceğiniz sütün miktarı kıvam için önemlidir. O yüzden yavaş yavaş ilave etmekte fayda var. Eğer çok katı bir karışım olursa yeniden süt veya su ilave ederek kıvamı tutturabilirsiniz. Pürüzsüz bir karışım elde edene kadar karıştırdım.






-Püre haline gelmiş kırmızı biberleri ve haşlama suyunu ekleyip, tuz, beyazbiber (karabiber de olur) ve azıcık muscat rendeleyip güzelce karıştırdım. Arzu edenler 2 diş sarmısak veya 1 çay kaşığı sarmısak tozu ilave edebilirler.
-Bir taşım kaynadıktan sonra kırmızı biber çorbam hazır oldu. Servis ederken üzerine bahçemden topladığım birkaç yaprak taze fesleğeni (reyhan da olur) koyunca sonuç mükemmel oldu:)


Afiyet olsun!


11 Aralık 2011 Pazar

T.Ö.S

Ne yalan söyleyeyim, şu son bir aydır içim içime sığmıyor...Tatlı bir telaş, tarifsiz bir heyecan içindeyim...Yüreğim dalgalı deniz misali...Gözlerim bir değişik parlıyor...Geceleri uyku minimum seviyelerde...Anlayacağınız fena halde hedefe kilitlenmiş durumdayım...Yok yok, aşki bir durum değil bu! Bunun adı T.Ö.S! Yani Tipik Öğrenci Sendromu...Tıp literatüründe böyle bir kavram var mıdır bilmiyorum ama bilinen adıyla yazarsam anlayacaksınız: Sınav stresi!
Evet, yıllar sonra(!) bendeniz yeniden okullu oldum...Açık Öğretim Fakültesinin İkinci Üniversite kapsamında epeydir süregelen bir uygulamasından bu yıl bir arkadaşım vasıtasıyla haberdar olup Tarım Bölümüne kaydoldum...Teşekkür ederim sevgili Gülay:)  
Öğrenciliği ve o disiplini ne çok özlemişim... kitapların kokusunu... ders çalışmayı... düzenli not tutmayı... yazmayı... çizmeyi... araştırmayı... ve tabii ki sınav heyecanını! 
Dün ve bugün sekiz dersten girdiğim ilk sınavların bünyedeki baskısını an itibariyle atmış bulunuyorum...
Sıra sonuçları beklemeye geldi artık!





Devam edecek:)


27 Kasım 2011 Pazar

TOHUM YAŞAMDIR! TOHUMUNA SAHİP ÇIK!

Cumartesi günü Seferihisar'ın Gödence köyünde önemli bir etkinlik vardı. Biz de oradaydık...


Ekolojik Üreticiler Derneği ile Karaot Tohum Derneğinin bu ortak çalışmasının amacı katılımcıları yerel tohumlar ve ekolojik tarım konusunda bilgilendirmekti. Yerli tohum satışının Tohum Yasası ile yasaklanmasının ardından gündemde olan konu ile ilgili olarak yerel tohumların korunması, üretilmesi ve yaygınlaştırılması için çalışmalar yapılıyor, küçük çiftçiler desteklenerek ekolojik tarıma teşvik ediliyor, yerel üretici pazarları kuruluyor, tohum takas şenlikleri düzenleniyor, atalardan kalma bilgiler paylaşılıyor...
Yeni bir de çalışma başladı... Küçük çiftçinin ürünlerini uygun fiyatlarla doğrudan tüketicilere ulaştırarak köylünün ve köyün ekonomik olarak desteklenmesi sağlanıyor.  Zeytin, zeytinyağı, zeytinyağlı sabun, incir, kuru üzüm, tarhana, kuru börülce, pekmez, nar ekşisi, ev eriştesi ( havuçlu, pancarlı, ıspanaklı, domatesli, biberli, sade), domates salçası, susam, ceviz, badem, acı pul biber satıştaki ürünler...Bilgi ve siparişleriniz için dernek üyesi Hüsniye Önder ile irtibata geçebilirsiniz. Tel: 0506 961 14 36  E-posta: hh_onder35@hotmail.com

Paylaşmak istediğim bir de bildirileri var:

''TOHUMUNU GETİR PAYLAŞ!
 YÜREĞİNİ GETİR YAŞAT!
 BİLİNCİNİ GETİR ÇOĞALT!

Biz köylüler, binlerce yıldır tohumlarımızı yetiştirdik. Yöremizin özelliklerine göre, farklı hava koşullarında, doğa ile işbirliği içinde sayısız bitki çeşitlerini geliştirdik. Atalarımızdan kalan bilgiyi tohumlarımızda sakladık. Tecrübelerimizi gelecek kuşaklara aktardık. Tarımın başladığı eski yıllardan bu yana gıda güvenliğinin temelini, yarattığımız bu zengin çeşitlilik oluşturdu. Bugün farkındayız ki; tohumlarımız çalınıyor ve yanlış insanların elinde değiştiriliyor.

Ürettiğimiz ürünler; yerel pazarlar ve yerel beslenme kültürünün yardımcı olmasıyla ürün çeşitliliğinin artmasına neden olmuştur. Ancak gıdanın uluslararası ticaretinin yapılmasıyla yerli çeşitlerimizin azalması başlamıştır. Her geçen yıl pazarlar kapatılıyor, onların yerine büyük zincir marketler, alışveriş merkezleri açılıyor. Bu durum da yerli çeşitlerimizin azalmasıa, tek tip ürün yetiştirilmesine neden oluyor. Şirketlere bağlı tüccarların istediği çeşitleri üretmek zorunda kalıyoruz.

Biliyoruz ki; tohum ve bitkilerin varlığını korumanın yolu onları üretmek ve çoğaltmaktır. Üretmek de yetmez, ürünlerimizi doğrudan yerel pazarlarda insanlara ulaştırabilmeliyiz. Şirketler sadece ticari çıkarlarını düşünerek açlığa ve kıtlığa çare olmak bahanesiyle hangi bitkilerin yaşayacağına, hangilerinin ortadan kalkacağına karar veriyorlar. Kendini devletten üstün tutan şirketlerden yana politikalar sonucunda çiftçiler zamanla tohum endüstrisine bağımlı hale getiriliyor. Bu da yerli köy çeşitlerini kısa sürede ortadan kaldırıyor.

Geleneksel ekolojik köylü tarımı, endüstriyel metotlardan çok daha sağlıklı ve sürdürülebilirdir.
Toplumda oluşan gıda bilinci her geçen gün yerli çeşitlerin daha sağlıklı olduğunun farkedilmesini sağlıyor. Bu durumun korunması ve geliştirileblmesi ancak yerli tohumların kullanılması ile mümkündür. Yerli tohumla üretim yapıyor ve yerel pazarlarda bizzat vatandaşlarımıza sunuyoruz.

Biz köylüler; beslenmenin ve kültürel kimliğin en önemli kaynağının tohum olduğunun bilincindeyiz. Bu bilinç ile örgütlenerek yerli çeşitlerin korunması ve üretilmesi için yıllardır çaba sarfediyoruz. Biliyoruz ki; üreticiler ancak kendi örgütleri ile kendi sorunlarına sahip çıkabilirler ve o sorunları aşabilirler.

Diğer yandan tarımın artık çiftçiler yerine büyük şirketler tarafından yapılması isteniyor. Bu durum her geçen yıl köylerin ıssızlaşmasına, göçe, işsizliğe ve sağlıklı gıdaya erişimin imkansızlaşmasına yol açacaktır. Henüz ülkemiz köylülüğünün büyük çoğunluğunu (%85) küçük ve orta ölçekli çiftçiler oluşturmakta ve bu da bize umut vermektedir. Bizim varlığımız sizlerin tercihlerine bağlıdır. Eğer AVM'lerden, büyük süpermarketlerden alışverişe devam ederseniz, marka arayışı içinde olursanız küçük çiftçiliğin yok olmasına onay vermiş olacaksınız. Ama, biz köylülerden doğrudan, kooperatiflerimizden, üretici ve köy pazarlarından, organik pazarlardaki üreticilerden veya temsilcilerinden gıdanızı sağlarsanız küçük çiftçiliğin tasfiyesine hayır diyeceksiniz. Neye oy vereceğinize karar vererek demokrasiyi sadece sandık başlarında kullandığınız oylarla sınırlandırmamış olacaksınız.
Herşey size bağlı!


KARAOT TOHUM DERNEĞİ                  EKOLOJİK ÜRETİCİLER DERNEĞİ


  •                                                                

17 Kasım 2011 Perşembe

KIRSALIN SONBAHAR,KIŞ VE YALIN HALİ

Kırsalların sonbahar ve kış koşuşturmacaları bir başkadır... ''Hadi yazı anladık da kış gününün ne telaşı olur'' demeyin, oluyor merak etmeyin...Bol koşuşturmacalı ve hareketli bir yaz sezonunun sonrasında bizler, yani yaz kış Alaçatı ve Çeşme'de yaşayanlar/çalışanlar, kışlarımızı gezmeye, sosyalleşmeye,  dinlenmeye ayırır, bir yandan da sonraki sezon için hazırlıklara başlarız... Turizm sektöründe olanlar bilirler, keyifli olduğu kadar stresi de bol bir sektördür... O yüzden sezon yavaşlamaya ve ortalık sakinleşmeye başladığında bizler de sırayla arkadaşlarımızın mekanlarında toplaşıp keyifli sohbetler eşliğinde yaz sezonunu değerlendirir, fikir alışverişinde bulunur, hoşbeş ederiz.. Hele hele yaz döneminde yaşadığımız trajik olaylar zaman aşımına uğrayıp birer komedyaya dönüştüğünde ocakbaşı sohbetlerimizin en vazgeçilmezlerinden oluverirler...
İpin ucunun kaçtığı yaz döneminden sonra acilen yürüyüşlere ve spora başlanır, bisiklet kullanımı maksimum seviyeye ulaşır...''Salı Sabahı Bisikletçileri'' yağmur, çamur, soğuk demeden Alaçatı ve Çeşme yarımadasında pedal sallamaya başlar...Hatta bazı arkadaşlarımız hızlarını alamayıp bir koşu komşu Sakız'a kadar uzanıp geri gelirler...
Bu yörede yaşayanlar boş durmayı sevmez...Kış uykusuna yatılmaz yani...Tam tersi, bir sonraki sezon için hazırlıklara tam gaz başlanır...Zeytinler kırılır, çizilir...Reçeller  kaynatılır, turşular kurulur, pekmezler yapılır...Diğer tarafta mantılar, makarnalar, erişteler hazırlanır...Bahçesi olanlar bahçelerini kış sebzelerine hazırlar...Kış için sobalar kurulur, odunlar kırılır, istiflenir...Dükkanları olanlar eksiklerini tamamlamaya başlar...Pazardan alınan renk renk yünler atkı, bere, yelek, kazak, örtü ve YSE olarak geri dönmeye başlar...Bir hazırlıktır gider anlayacağınız...Her hazırlıkta olduğu gibi bu işlerde de tatlı bir telaş, bir heyecan ve umut vardır...Kısacası kasabamızın kışı da bir başka güzeldir!

16 Kasım 2011 Çarşamba

SİZ HANGİ MAVİSİNİZ?


Tılsımlı bir renktir mavi...Güzel şeyler çağrıştırır insana...Özgürlük...Sonsuzluk...Mutluluk...Huzur verir, sakinleştirir...Yaratıcılık, hayalcilik, güvenilirlik, bilgelik, zeka ve idealizm yüklüdür...En açığından laciverdine kadar neşeli bir cümbüştür...
Arapçada su anlamına gelen ma ve su gibi anlamındaki mai'den dilimize yerleşen mavi kelimesinin türkçesi ise Divanü Lügati't Türk'de belirtildiği gibi gök ve çakır kelimeleridir. Her ne kadar maviye fazlaca alışmışsak da gök ve çakır kelimeleri de kulağa hoş gelen alternatifler olarak karşımıza çıkıyor.
Mesela;
Çakır gözlü Mustafa Kemal'imiz...

Gök boyalı ahşap kapı...


Gök boncuklar...


Aura bilimci Richard Webster'in renklerin insan psikolojisi ve enerjisi üzerindeki etkilerini incelediği Color Magic for Beginners kitabında renklerin sorunları çözmek, depresyonun üstesinden gelmek, stresi azaltmak, evde uyumu ve enerji akışını sağlamak ve yaşam kalitesini yükseltmek için nasıl kullanılabileceği belirtiliyor...


Mavinin tonları neyi anlatıyor?
Açık mavi : Yüksek idealler ve kendini adama
Parlak mavi: Kendine güven ve sadakat
Koyu mavi: Bilgelik
Mat mavi: Kısıtlanmışlık ve engellenmişlik duygusu
Leylak mavisi: İdealizm
Solgun mavi: Olgun olmama
Zengin mavi: Tinsellik
Tam mavi: Hayal gücü ve algı



 Renkler aynı zamanda kromoterapi denilen bir tedavi yönteminde de yoğun olarak kullanılıyor. Vücudumuzda bulunan yedi temel enerji merkezi çakralarımız da yedi renkle temsil ediliyor. Meditasyon, taş, ışık gibi yöntemlerle vücutta tıkalı olan enerji akışının açılması sağlanıyor. Boğaz, gırtlak, ses telleri ve konuşma, tiroid bezleri, ilik, kulakla ilintili olan beşinci çakra yani boğaz çakrasının rengi mavi. Eğer bu konularda bir sorununuz varsa giyeceğiniz mavi renkli bir giysi ya da boynunuza takacağınız mavi bir taşın faydasını göreceksiniz. Masmavi bir deniz ya da gökyüzüne odaklanmak da önerilen meditasyon yöntemlerinden...


Çivit mavi ise iki kaşımızın arasındaki altıncı çakranın rengidir. Beyin ve endokrin bezleri, zihinsel sorunlar ve depresyon ile ilgili iyileştirici özelliği bulunmaktadır. Bu tur sorunları olan kişilerin yaşadıkları ortamlarda çivit rengi eşyalar bulundurmaları, üzerlerinde taşımaları ya da gece mavisi gökyüzünü seyretmeleri rahatlatıcı öneriler arasındadır.




Arif Nihat Asya'nın  sevdiğim bir şiiri var...O da mavili!

MAVİ
Kayıklarla kayıkçılar
Dalgıçlarla balıkçılar
Bilirsin: ne ister, deniz!

Kendini bu isteklerin:
Yelkenlerin küreklerin
Altına seriver, deniz!

Balıkların, kandillerin
Ne varsa olsun ellerin
Bana mavini ver, deniz!

Maviyi anlamak; denizi, gökyüzünü, suyu yüreğinde hissetmektir...
Maviyi anlamak; gökyüzünde martı, denizde balık olmaktır...
Maviyi anlamak; sabah alacasında bir çiğ damlası olmaktır...
Maviyi anlamak; ''mavi gözlü bir dev olup, minnacık bir kadını sevmektir''...

Yolunuz mavi olsun!
Sevgiler...