6 Ekim 2011 Perşembe

ESKİYE DAİR

Çocukluğumuzun  mahallelerinde seyyar satıcılar vardı…Yoğurtçusu, sütçüsü, manavı, dondurmacısı , bozacısı… İçlerinden biri vardı ki ne dediğini anlamam bayağı bir zamanımı aldı… ’Eskurbacıııııııııııııı'  diyerek ortalığı inleten bu adama korkuyla karışık bir ilgi duyardım … Adamın eski kıyafet topladığını ve ‘urba’nın ne olduğunu zamanla öğrendim tabii… Komşu teyzeler arkasından seslenir,  evde eski püskü ne giyecek varsa verir, karşılığında tabak çanak veya para alırlardı…

Eskiye olan düşkünlüğümün tohumları o yıllarda atılmış demek ki… Anneannemin evine gittiğimde mutlaka dolapların içine gömülür,  dikiş odasındaki renk renk nakış iplikleri ve sedef düğmeler arasında kendi dünyama dalar giderdim…Ya da dedemin eski Almanca baskılı ‘Lexikon’larının sararmış sayfaları arasında gezintiye çıkardım...  Ne keyifti!











  


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder